Gülbaharhatun Mahallesi
Dönemi: 1514/Osmanlı
Ada/Parsel: 71/2

Gülbahar Hatun Camii, 1514 yılında kendi adını verdiği Gülbaharhatun Mahallesi'nde; türbe, medrese, imaret, mektep, hamam ve dârü’l kurrâ ile birlikte külliye tarzında inşa edilmiştir. Külliyenin cami ve türbesi dışındaki yapıları günümüze ulaşamamıştır. Tabhaneli/Zaviyeli Osmanlı cami mimarisi tipolojisine sahip olan cami, Trabzon’un simge yapılarındandır. Günümüzde halen işlevini sürdürmektedir.

Haritada Bul

Cami, kendi adını verdiği mahallede 1514 yılında türbe, medrese, imaret, mektep, hamam ve dârü’l kurrâ ile birlikte külliye tarzında inşa edilmiştir. Külliyenin cami ve türbesi dışındaki yapıları günümüze ulaşamamıştır. Caminin var olduğu bilinen esas kitabesi kayıptır. Günümüzde cami giriş kapısının üzerindeki kitabe, 1301 H/1883-84 M tarihli onarım kitabesidir. Araştırmacılar tarafından Aşık Mehmet’in seyahatnamesinde; “...Dönemin en büyük şairlerinden birisi tarafından ebced hesabıyla düşülen 920 H/1514 M tarihi…” caminin inşa tarihi olarak genel kabul görmüştür. Trabzonlu Seyyahlardan Bijişkyan 1817-1819 yıllarında bulunduğu Trabzon’u anlattığı seyahatnamesinde Gülbahar Hatun Camii’nin 952 H/1545 M yılında tamirini bildiren bir kitabeyi gördüğünü yazmıştır. Hatuniye Gülbahar Sultan Vakfı’na 1259 H/1843 M kayıtlı olan külliyenin türbe dışındaki diğer yapıları günümüze gelememiştir. Gülbahar Hatun Camii ve külliyenin bazı birimlerinde, 19. yüzyılda birtakım onarımların yapıldığı arşiv belgelerinden anlaşılmaktadır. 1866 yılı sonunda, Hatuniye Camii şadırvanı ile medrese, matbah ve “pek elzem olan mahallerinin” tamiri, yapılan keşfe göre 8115 kuruş olarak hesaplanmış ve tamiratın bir an evvel başlatılması istenmiştir. 

Yapı, erken Osmanlı mimarisinde yaygın olarak kullanılan ve ters T, tabhaneli, zaviyeli, yan birimli olarak çeşitli isimlerle adlandırılan plan şemasında ve tek üniteli mekân kurgusuyla inşa edilmiştir. Kare bir harim mekanı ile iki yanda yapıya eklenen küçük birer yan mekândan oluşmaktadır. Bu yan mekânlar esasında Bursa Yeşil Camii’nde olduğu gibi ana harimden birer kapı ile girilen duvarlar ile ayrılmışken sonraki müdahaleler ile duvarlar kaldırılarak harime dahil edilmişlerdir. Harimin kuzeyinde beş bölmeli bir son cemaat revakı ve bu bölümün batı ucunda almaşık gövdeli, tek şerefeli bir minare ile cami tamamlanmıştır.  

12x12 metre ölçülerindeki harim mekânı pandantiflerle geçilen kubbe ile örtülmüştür. Kubbe dıştan onikigen bir kasnağa oturmaktadır. Kubbe kasnağının dört yönünde birer sivri kemerli pencere düzenlemesi mevcuttur. Girişin iki yanında yer alan yan birimler 4.50x5.45 metre ölçülerinde ve kubbelidir. Bu tabhanelerin son cemaat yerine açılan birer bağımsız kapısı mevcuttur. Kesme taş yapının cümle kapısı kuzey yönde, mihrap aksındadır. Bu cephede, cümle kapısının iki yanında sivri kemer alınlıklı, dikdörtgen açıklıklı birer pencere, mihrabiyeler ve aynı düzende ikinci pencereler yer almaktadır. Güney yönde altta iki sıra, üstte ise üç sıra pencere düzeni bulunmaktadır. Alt sıra pencereler dikdörtgen açıklıklı, sağır sivri kemer alınlıklıdır. Pencere alınlıkları boş bırakılmış, süslemeye yer verilmemiştir. Daha küçük tutulan üst pencereler ise sivri kemer düzenlemelidir. Doğu-batı cephelerinde, harim duvarına ait altlı üstlü bulunan birer pencere yanında, tabhane birimlerinde de aynı düzen tekrarlanmıştır. Cami toplam 23 pencereden ışık almaktadır ve oldukça aydınlıktır. Bu durum Evliya Çelebi’nin de dikkatini çekmiş olmalıdır ki caminin aydınlık bir mabet olduğunu vurgulamıştır. 

Kuzey cephenin ortasında yer alan, silmeler ile çevrelenmiş cümle kapısı, derin olmayan sivri kemer düzenlemeli bir niş içine alınmıştır. İki renkli taş ile oluşturulmuş basık kemerli giriş açıklığından harim mekanına ulaşılmaktadır. Girişin üstünde, sivri kemer alınlığında, 1301 (1883-84) tarihini veren kitabe bulunmaktadır. Harim mekanından daha yüksek tutulan son cemaat yeri üç yöne açık bir revak düzenindedir. Baklavalı sütun başlıklarına sahip altı silindir gövdeli sütunun taşıdığı beş gözlü son cemaat yerinde birimlerin beşi de kubbeyle örtülüdür. Son cemaat yerinin ortasındaki giriş kubbesine geçişler mukarnas diğerleri ise pandantiftir. Son cemaat yeri kemerlerinde iki renkli taş işçiliği, kontrast oluşturmuştur. İki renkli taş işçiliği kapı ve pencere kemerleri ile minarede de tekrarlanmıştır. Caminin son cemaat yeri üç yönde geniş bir saçakla çevrelenmiştir. Yenilendiği anlaşılan bu saçak düzeni eski fotoğraflarda da görülebilmektedir. Girişin sağında, kuzeybatı köşede yer alan minare sekizgen bir pabuç üzerine oturmaktadır. Sekizgenin bir köşesi ana kütleyle bağlantılıdır. Tek şerefeli minarenin gövdesi, iki sıra siyah/koyu gri, bir sıra beyaz taşla örülmüş ve çokgen formdadır. Kuzeye açılan minare kapısının basık kemerli girişinde de iki renkli taş işçiliği tekrarlanmıştır. 

Sade bir düzenleme ile ele alınan iç mekandaki süslemeler son dönem onarımlarına aittir. Yan mekanlarda, ana kubbeye geçişlerde, kubbede ve üst pencere etrafında yer alan kalemişi süslemeler yenilenmiştir. Giriş aksında, güney duvarı ortasında bulunan mermer mihrap üç köşeli ve mukarnas kavsaralıdır. Köşelerinde kabaraların yer aldığı mihrap Rumi bir tepelikle sonlanmaktadır. Mihrap nişinin köşeli alt kısmı dışındaki yüzeyleri, yeşil, kırmızı ve altın yaldızla boyanmış; köşelik, çerçeve ve kenar bordürlerine bitkisel süslemeler işlenmiştir. Sade bir şekilde ele alındığı anlaşılan mermer minberde de son dönem onarımlarında yapıldığı anlaşılan altın yaldızlı süslemeler bulunmaktadır. Yenilenen kalemişi süslemeler son cemaat yeri kubbelerinde ve kapı alınlıklarında da görülmektedir. 

Caminin önünde bir şadırvan bulunmaktadır. Arşiv belgelerinde ve eski fotoğraflarda da görülebilen şadırvanın, külliyenin inşa edildiği dönemde de mevcut olduğu anlaşılmaktadır. Mevcut şadırvanın mermerden orta abdest havuzunun eski olduğu düşünülmektedir. Kubbeyle örtülü olduğu bilinen şadırvanın örtüsü, konik bir külahla yenilenmiştir. 

Söylence

(Ayşe) Gülbahar Hatun: II. Bayezid’in eşi ve I. Selim’in annesi olan Gülbahar Hatun, oğlu Selim’i Amasya’da dünyaya getirmiştir. Ömrünün son yıllarını Trabzon sancak beyi olan şehzade Selim ile geçirmiştir. Oğlunun padişahlığını göremeden Trabzon’da hayatını kaybeden Gülbahar Hatun, adına yaptırılmış olan külliyede kendisi için yapılan türbeye defnedilmiştir. Gülbahar Hatun’un ismi hakkında ihtilaflı görüşler bulunmaktadır. Yaygın görüşe göre defnedildiği türbenin kitabesinde herhangi bir isme yer verilmemiş olmakla birlikte asıl isminin Ayşe Hatun olduğu ve Gülbahar isminin sonradan eklendiği düşünülmektedir. Diğer bir görüşe göre yanlışlıkla Gülbahar ismi kullanılmıştır. Vakfın İstanbul’daki hamamı ile ilgili 22 Ağustos 1694 tarihli bir kayıtta Ayşe Sultan ismi kullanılmış ve 7 Mart 1865 ve sonrasına ait birkaç mahkeme kaydında ise Gülbahar Hatun şeklinde ifade edilmiştir. Buna göre Gülbahar Hatun isminin kullanılmasının daha doğru olduğu kanaati mevcuttur. Keza geç tarihli kayıtlarda vakfın ismi Gülbahar Hatun olarak zikredilmiş ancak kullanılan arşiv vesikalarının büyük çoğunluğunda vakıftan bahsedilirken “Hatuniye” ismi kullanılmıştır. 

Gülbahar Hatun’un türbesindeki kitabesi, “Çün zi-dünyâ sû-yı ukbâ kerd rû Bânû-yı Rûm şod mukarrer taht-ı huld u mülket-i dâim berû, Himmeteş ezdevlet-i fânî-yi dünyâ ruh çu tâftRû-nihâd ez-rây-ı âlî devlet-i dâim berû, Rahmet-i dâim ber-u nâzil çu şod ez-feyz-i Hakşeşt târih-i vefâteş rahmet-i dâim berû, Allahu’l Bâkî 911 Allahu’l Bâkî” şeklinde olup; “Rum diyarının (Anadolu’nun) hâtunu dünyadan âhirete yüz çevirdiğinde ona ebedîlik tahtı vedâimî mülk mukarrer oldu, O’nun himmeti, dünyanın fânî devletinden yüz çevirdiğinde yüksek itikattan dâimî devlet onayüz koydu, Hakk’ın feyzinden (Allah’ın) dâimî rahmeti onun üzerine indiğinde, ölüm ona dâimî rahmetoldu” anlamına gelmektedir. Kitabenin sonunda yer alan rahmet-i dâim berû ifadesi ile ebcet hesabıyla (H. 911) M. 1505-1506 senesine karşılık gelen tarih düşülmüştür. Kitabede yer verilen Bânû-yı Rûm ifadesini Rum asıllı olarak yorumlayan Şakir Şevket, Gülbahar Hatun’un, Maçka’nın Livera Köyü’nden bir Rum kızı olduğunu ileri sürmüştür. Bu bilginin aksine aslında Gülbahar Hatun, Dulkadiroğlu Alaüddevle Bozkurt Bey’in kızıdır. Bânû-yı Rûm ifadesi ise Anadolu bacıları/kadınları anlamına gelen Bâciyân-ı Rûm tamlamasında olduğu gibi kullanılmıştır ve “Anadolu kadını/prensesi” anlamını taşımaktadır. Osmanlı-Dulkadiroğlu yakınlığı I. Bayezid dönemine kadar dayanmaktadır. Dulkadirlilerden Osmanlılara giden ilk gelin I. Bayezid’in hanımlarından biri olan Sultan Hatun’dur. Daha sonra I. Mehmet ile Dulkadiroğlu Sulhi Bey’in küçük kızı Emine Hatun, II. Murat ile Âlime Hatun, II. Mehmet ile Dulkadiroğlu Süleyman Bey’in kızı Sitti Mükrime Hatun evlenmiştir. Ayrıca II. Mehmet’in Dulkadiroğlu beylerine verdiği destek ile aktif rol oynadığı da bilinmektedir. Bu bağlantılar göz önünde bulundurulduğunda Gülbahar Hatun’un Alaüddevle Bozkurt Bey’in kızı olduğu düşüncesi daha da kuvvetlenmektedir. 

Kitabe:

Yapının inşa kitabesi kayıptır. 1301 tarihli bir onarım kitabesi vardır.

Okunuşu:

Kâlallâhu Te’âlâ: İnnemâ ya’muru mesâcidallâhi men âmene billahi vel’l-yevmi’l-âhir.

Sadakallâhu’l Azîm.

Ketebehu Es’ad 1301

 

Anlamı:

Allahu Teâlâ buyurdu: Allah’ın mescidlerini sadece, Allah’a ve âhiret gününe inanan kimseler onarır. Ulu Allah doğruyu söyledi.

Onu Esad yazdı. 1301 H/1884 M.


Katalog Haritası
Yakın Yapılar
İmaret Su Kemeri

- Roma/Erken Bizans/Osmanlı

Zağnos Burcu

- Roma/Erken Bizans/Osmanlı